Bunlarda benim düşündüğüm ses çarpanı yok ki.
Şimdi türkçede sondan ses eklemeli yapı yok mu? Evet... Şimdi ses koşullanı dökeyim.
Tek sesli ses çarpanları: Bunlar tek başına söylenebilen seslerdir. O,U,I,A,Ö,Ü,İ,E
Şimdi bu seslere bir etki yükleyin. Her sesin etkisi usunuzda anlayışıda etkiler.
Çift sesli ses çarpanları: O,U,I,A,Ö,Ü,İ,E öncelendiğinde diğer sesler ses çarpanı olur.
Çiftsi sesli ses çarpanları: Diğer seslerden sonra O,U,I,A,Ö,Ü,İ,E çarpan etkisinde olur.
Yani ilk başta bulunan ses kök ses olup ondan sonra gelen sesler biribini çarpan ses oluyor. Bu da eklemeli yapıyı oluşturuyor. Yani bükünlülük durumu oluşturmuyor.
Örneğin o sesi tek başına "var" etkisinde bir durumdadır. Başka bir ses ile yan yana geldiğinde var etkisi durumu bir değer etkisine dönüşüyor ve ilk başta gelen sesin değerini veriyor. Bu değerde kök sesi ya yükseltiyor ya da düşüyor, ya parçalıyor ya da birleştiriyor, ya toparlıyor ya da yayıyor, ya çoğaltıyor ya azaltıyor gibi...
Bizim düşünce dilimiz türkçe olduğu için seslerin etkilerini bilinçsizle içerleyebiliyoruz. Sesler bir anlamla eşleşince birbirine eklediğimizde sonsuz sayıda sözcük üretebilir duruma geliyoruz. Kök seslerin etkilerini imliklemeliyiz diye düşünüyorum.
Sanırım önce en anlaşılır yere gireyim.
Türkçe eklemeli dillerden değil mi? Eklemeli dilde işlevler nasıl olur? Ekler anlayışı bir yerden bir yere doğru çekiştirir.
Şimdi basit örnek yapalım.
"Ben uzağa gidiyorum."
Bunlar çarpım sözcükleridir. Aynı anda toplam sözcükleridir. Sözcüklerin yerini değiştirdiğiniz de anlaşılma yükü değişirken anlam yükü değişmez. Şimdi biraz ana dili türkçe olan usumuzdaki etkilerini didikleyelim.
"Ben" dediğimde ne düşünüyorsunuz? Eğer öncesinde gelen bir konu süreci yoksa, usunuzda bir bağlayıcı dayanak bulamıyorsanız düşüncenizi iki şeye çevirirsiniz. Kendisini biraz gizemli olmak üzere açtı ve öyle bıraktı ya da bu işin devamı olacak.
Şimdi şunu düşünün.
"Ben uzağa" artık burada bir olasılık daraltması yaptı. Anlam biraz daha netleşti ama tamamlanmadı çünkü burada önceden gelen bilinir konu yoksa dayanak sonradan gelecek konuya yöneldi.
"Ben uzağa gidiyorum." bu durumda daha çok netleşmiş ve tutarlı düşünüşe eriştik.
uzak sözcüğünü değişitip yakın sözcüğünü kullanalım.
"Ben yakına gidiyorum." bu durumda tümcedeki yapılar değişmedi. Özne, yönelme, eylem aynen olduğu gibi duruyor. Ama düşünülen bir şey değişti. Yakınlık ve uzaklık duygusu.
Peki bunu sözcüklerde yapabiliyor muyuz? Bu bakış açısıyla yapamıyoruz. Çünkü bu bakış açısı burada işliyor. Sözcüklerde başka bir bakış açısı yapıyoruz.
Yakın, yakınlar, yakınlara, yakınlık, yakınlığa, yakınlıklara, yakınma, yakınmaya, yakınmalara
Uzak, uzaklar, uzaklara, uzaklık, uzaklığa, uzaklıklara, uzakma, uzakmaya, uzakmalara
Eklerin sözcük türetmesindeki etkilerin kökü bozmadan bir yerlere etkisel olarak çekerek sürüklemek. Ama bir saniye... Uzakma nedir?
İşte bu durumlarda köklerin birbirine karşıtlığının durumu ortaya çıkıyor. Bu da eklerden dolayı sözcüklerin anlamsal karşıtlıklarının imliğini bulmamıza yardımcı olacak durumda olduğunu gösteriyor.
Varlık ortamında birbirine iki zıt durumu aynı etkilerle etkilediğinizde bunun bozulmaması gerekir. Bu nedenle karşıtlıklarla sözcüklerin özlüğünün derinlerine erişebilirsiniz.
Usunuzdaki duyuların tıkanmasını sezdiniz mi?
Ses çarpanı da bunların kökü oluyor. Yani ses çarpanı usumuzdaki düzeni oluşturan değerler yükü oluyor. Şu karşıt örneğindeki gibi eklerde tıkanıyorsak ses çarpanlarında tutarsızlık var. Değer aralığını sayısal olarak birbirine yakın görürken bir yerde öyle bir kopuyor ki bunlar karşıt değil diyorsunuz. Ama karşıt gibi duruyorlar. İşte usunuzdaki bu tıkanıklık us ölçeğine göre bir şeylerin yanlış olduğunu söylüyor. Matematiksel türkçeye ilgi duymanın döküntüleri sanırım bu yazdıklarım

Ses çarpanıyla ilgili anlatmaya çalıştığım sezgilerimi biraz daha anlatabilmişimdir umarım. Sözcüklerin birbiriyle olan etkisinin bir alt boyutunu eklerle onunda bir alt boyutunu seslerle yapmamız gerekiyor. Düzenimiz böyle. İşte sesteki boyutu çözmek işin en zor yanı. Çözdükten sonra tutmayın türkçeyi. Ama gerçekten çok zor... Bu sezgileri dayanaklandırmak vs...
Bükümlü dillere gelince... O dillerdeki gibi düşünemem ben. Çünkü düşünce dilim türkçe... Tıkanırım. Çıkamam işin içinden. Bir şeyler sürekli çıkmaza toslar. Bir şeyler yazıyorum ama dayanaklandırma durumu konusunda güvensiz duyuladığım için gece yolculuğu yapan kişi gibiyim.